Antalya’nın bu güzel tatil beldesi, doğanın en nadide parçalarına yakışan ilahi bir işçilikle insanlarını doyurur, misafirlerini ağırlar. Bereketiyle ve görsel güzellikleriyle yaşadığınız her anın tadını biraz daha fazla hissettirir,fark ettirmeden daha fazla bağlanmanızı sağlar. Ciğerlerinize çektiğiniz temiz hava Toroslar’dan gelir,Akdeniz’in mavi dalgalarının hoş armonisiyle karışır.Yemyeşil,görkemli dağlar 3 km’lik uzun sahil şeridiyle buluşur.İnce işlenmiş bir halı gibi size eşlik eder,denize kadar yüzyıllardır her gün aynı güneşe sabırla,ormana ise yeni umutlarla bakar. Belde, sırasıyla Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemenliğinde kalmıştır. Ilıca Ormana yörükleri tarafından kurulmuştur. Ormana’lı Yörükler,1500-1600’lü yıllardan 1800’lü yıllara kadar yaz aylarında Ormana’da kış aylarında Akdeniz sahiline yakın ılık ve sulak bir bölgede yaşarlardı.Ilıca Nehri’nin çağlayan suları sadece insanların değil yaşayan bütün canlıları besler. Bu can kaynağı nehir,yerleşik hayata geçilmesinden sonra kurulan biri tek diğeri çift oluklu çeşmeden kışın ılık, yazın serin ama gürül gürül akan suyu ile canlılara hayat verir. Ilıca, bulunduğu bölgede de ticaretin can damarlarından biri olarak öne çıkmaya başlar.
Toprağın veriminden yararlanılır;susam,buğday,darı,yulaf ve pamuk üretimi başlar ama en çok susamın satışından,başarılı pazarlamasından iyi gelir elde edilir.Beldeye özgü birde pamuk türü vardır.Belde Halkı buna kelpamuk (kelpamik)demektedir. Ticari amaçlarla üretilmeyen bu pamuk türü toplandıktan sonra ağaç çıkrıklarda,el gücüyle çalışan tezgahlarda çekirdeğinden ayrılan pamuk yayla yumuşatılır,yine ağaçtan yapılmış çarkla ip haline getirilir.Son olarak ıstarlar da dövülür ve bez haline getirilir.Ilıcalılar’ın en temel malzemesi olarak usta ellerde işlenir. Pamuk toplama işi 1940’lı yıllarda çevre köylerinde geçim kaynağı olur.1950’lerde başlayan gelişme isteği sonuçsuz kalmaz. Köye ilk trakör gelir.İnsan ilişkileri dğişir,gelişir ve ekilen pamuğun cinsi de yerini yenisine bırakır. Akale pamuğu ekilmeye başlanır. Büyük Ilıca Ovası’nda yetiştirilen pamuk susamın yerini alır.
Üretimden elde edilen getiri artar,belde halkı için yeni hayatların başlamasının önündeki engeller birer birer ortadan kalkmaya başlar. Eski ahırlı iki odalı dıştan merdivenli taş evlerin yerini içeriden merdivenli,cumbalı geniş salonlu çok odalı konaklara bırakır.modernleşme ve zenginlik beldeye yeni gelişmelerin gelmesini sağlar, Ilıca cazibesi yüksek,güzel bir beldeye dönüşmeye başlar. Tarımdaki bu hızlı gelişme 80’lerdeki yeni liberal politikaların uygulanmasıyla kendine yeni bir yön bulur.Belde gelcekteki yapısını şekillendirecek ilk adımları atar,turizm yatırımları başlar.İlk otel 1987’de Kumköy’de açılır.Yatırımları bütün bölgeye yaymayı başaran Ilıcalı’lar,yeni hedefleri doğrultusunda her gün hedeflerini yenileyerek güçlü bir motivasyonla geleceklerini kurmaya devam ederler.
Turizm ve Tarımla Şekillenen Belde; Ilıca
1994 yılında ilk belediye başkanı Süleyman Sırrı KARAMANCI seçilir.Ilıca belde olduğunda 3.200 olan belde nüfusu bugün itibari ile 20 binin üzerindedir.Bölgedeki hızlı atılım ve değişim karakteriyle öncülüğü elden bırakmayan Ilıca,1999 yılında Rafet ÜNAL’ın belediye başkanı olmasıyla hem kentsel açıdan,hem turizm açısından bölgenin en hızlı ve planlı gelişen beldesi olmuştur.Belediye Başkanı Rafet ÜNAL gerçekleştirdiği bugüne ve yarına yönelik yapılan kentsel planlama ile Ilıca’yı,önder ve örnek bir kent konumuna yükseltmiştir.Eski köy meydanı arpalık,taşlık,çalılık halinden kurtarılarak örnek bir kent parkına dönüştürülmüş.Kent parkının hemen yanında modern bir İlköğretim Okulu yapılmış.Okulun yanındaki boş alanlar imar edilerek spor sahalarına dönüştürülmüştür.Böylece parkı,kafeteryası ve spor kompleksleri ile tüm Ilıca halkına hizmet verecek kalitede,güzellikte ve genişlikte bir alan yaratılmıştır.
Belediye kafeteryası yaşlıların günlük gazetelerini okuyup,çaylarını içip dinlendikleri bir mekan olurken,gençlerin,kadınların ve tüm Ilıcalılar’ın her türlü isteklerine cevap veren bir ortama dönüştürülmüştür.Burada kurslar açılarak köy gençleri eğitilmektedir.Hayat Ağacı Mezarlıklar,geçmişimizle kurduğumuz köprünün en önemli ayaklarından birini meydana getirir ve vazgeçilmez kültür miraslarımızdandır.Ilıca’nın kültür mirası evlerinin yanında,mezerlıklarında bulunan hayat ağacı motifleri yüzyıllar öncesine dayanan Türk kültürünün sürdürülebilirliği açısından değer taşır.Bu hayat ağacı motifi,Orta Asya kökenli olup,kullanımı MÖ 8.yıllara kadar iner.Hayat ağacı bolluk ve bereketin simgesidir.
Ölüm ve faniliğin sembolü olarak kullanılan “servi ağacı”da mezar taşlarında sık rastlanan motiflerdendir.Kendine has bir kokusu olan ve yaz-kış yeşil kalan servi,vahdeti,yani birliği sembolize eder.Servinin dalları başka cins ağaçlardaki gibi,rüzgarda kolay kolay sallanmaz.Bu hali ile servi,sabrın ve temkinin de sembolüdür.Dik duruşu ile doğruluğu ve dürüstlüğü simgelerken şairlere ilham verir.Servinin en üst dalının eğri durması yaratanın karşısında boynu bükük kalmayı,acizliği ifade eder.Mezar taşlarında görülen boynu bükük servi yitirilenin ardından boynu bükük kalmayı ve sabretmekgerektiğini de hatırlatır.
Dünyayı Ağırlayan Bir Turizm Bölgesi; Kumköy
Eskilerde yaz aularında köylülerin tahtadan çardaklar yapıp,Akdeniz’in meltemiyle serinledikleri ılıca sahilinde şimdilerde 40’a yakın irili ufaklı turistik otel bulunmaktadır.Bunlar 20 bin yatak kapasitesine sahiptir. Denizle kumun,kumla yeşilin,yeşille mavi gökyüzünün iç içe geçtiği eşsiz doğası,dört mevsimi ayrı güzelliği,misafirperver ahalisi ile tüm dünya insanlarını huzurlu ve benzersiz bir ortam sunar Ilıca.
Antalya’nın bu güzel tatil beldesi, doğanın en nadide parçalarına yakışan ilahi bir işçilikle insanlarını doyurur, misafirlerini ağırlar. Bereketiyle ve görsel güzellikleriyle yaşadığınız her anın tadını biraz daha fazla hissettirir,fark ettirmeden daha fazla bağlanmanızı sağlar. Ciğerlerinize çektiğiniz temiz hava Toroslar’dan gelir,Akdeniz’in mavi dalgalarının hoş armonisiyle karışır.Yemyeşil,görkemli dağlar 3 km’lik uzun sahil şeridiyle buluşur.İnce işlenmiş bir halı gibi size eşlik eder,denize kadar yüzyıllardır her gün aynı güneşe sabırla,ormana ise yeni umutlarla bakar. Belde, sırasıyla Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemenliğinde kalmıştır. Ilıca Ormana yörükleri tarafından kurulmuştur. Ormana’lı Yörükler,1500-1600’lü yıllardan 1800’lü yıllara kadar yaz aylarında Ormana’da kış aylarında Akdeniz sahiline yakın ılık ve sulak bir bölgede yaşarlardı.Ilıca Nehri’nin çağlayan suları sadece insanların değil yaşayan bütün canlıları besler. Bu can kaynağı nehir,yerleşik hayata geçilmesinden sonra kurulan biri tek diğeri çift oluklu çeşmeden kışın ılık, yazın serin ama gürül gürül akan suyu ile canlılara hayat verir. Ilıca, bulunduğu bölgede de ticaretin can damarlarından biri olarak öne çıkmaya başlar.
Toprağın veriminden yararlanılır;susam,buğday,darı,yulaf ve pamuk üretimi başlar ama en çok susamın satışından,başarılı pazarlamasından iyi gelir elde edilir.Beldeye özgü birde pamuk türü vardır.Belde Halkı buna kelpamuk (kelpamik)demektedir. Ticari amaçlarla üretilmeyen bu pamuk türü toplandıktan sonra ağaç çıkrıklarda,el gücüyle çalışan tezgahlarda çekirdeğinden ayrılan pamuk yayla yumuşatılır,yine ağaçtan yapılmış çarkla ip haline getirilir.Son olarak ıstarlar da dövülür ve bez haline getirilir.Ilıcalılar’ın en temel malzemesi olarak usta ellerde işlenir. Pamuk toplama işi 1940’lı yıllarda çevre köylerinde geçim kaynağı olur.1950’lerde başlayan gelişme isteği sonuçsuz kalmaz. Köye ilk trakör gelir.İnsan ilişkileri dğişir,gelişir ve ekilen pamuğun cinsi de yerini yenisine bırakır. Akale pamuğu ekilmeye başlanır. Büyük Ilıca Ovası’nda yetiştirilen pamuk susamın yerini alır.
Üretimden elde edilen getiri artar,belde halkı için yeni hayatların başlamasının önündeki engeller birer birer ortadan kalkmaya başlar. Eski ahırlı iki odalı dıştan merdivenli taş evlerin yerini içeriden merdivenli,cumbalı geniş salonlu çok odalı konaklara bırakır.modernleşme ve zenginlik beldeye yeni gelişmelerin gelmesini sağlar, Ilıca cazibesi yüksek,güzel bir beldeye dönüşmeye başlar. Tarımdaki bu hızlı gelişme 80’lerdeki yeni liberal politikaların uygulanmasıyla kendine yeni bir yön bulur.Belde gelcekteki yapısını şekillendirecek ilk adımları atar,turizm yatırımları başlar.İlk otel 1987’de Kumköy’de açılır.Yatırımları bütün bölgeye yaymayı başaran Ilıcalı’lar,yeni hedefleri doğrultusunda her gün hedeflerini yenileyerek güçlü bir motivasyonla geleceklerini kurmaya devam ederler.
Turizm ve Tarımla Şekillenen Belde; Ilıca
1994 yılında ilk belediye başkanı Süleyman Sırrı KARAMANCI seçilir.Ilıca belde olduğunda 3.200 olan belde nüfusu bugün itibari ile 20 binin üzerindedir.Bölgedeki hızlı atılım ve değişim karakteriyle öncülüğü elden bırakmayan Ilıca,1999 yılında Rafet ÜNAL’ın belediye başkanı olmasıyla hem kentsel açıdan,hem turizm açısından bölgenin en hızlı ve planlı gelişen beldesi olmuştur.Belediye Başkanı Rafet ÜNAL gerçekleştirdiği bugüne ve yarına yönelik yapılan kentsel planlama ile Ilıca’yı,önder ve örnek bir kent konumuna yükseltmiştir.Eski köy meydanı arpalık,taşlık,çalılık halinden kurtarılarak örnek bir kent parkına dönüştürülmüş.Kent parkının hemen yanında modern bir İlköğretim Okulu yapılmış.Okulun yanındaki boş alanlar imar edilerek spor sahalarına dönüştürülmüştür.Böylece parkı,kafeteryası ve spor kompleksleri ile tüm Ilıca halkına hizmet verecek kalitede,güzellikte ve genişlikte bir alan yaratılmıştır.
Belediye kafeteryası yaşlıların günlük gazetelerini okuyup,çaylarını içip dinlendikleri bir mekan olurken,gençlerin,kadınların ve tüm Ilıcalılar’ın her türlü isteklerine cevap veren bir ortama dönüştürülmüştür.Burada kurslar açılarak köy gençleri eğitilmektedir.Hayat Ağacı Mezarlıklar,geçmişimizle kurduğumuz köprünün en önemli ayaklarından birini meydana getirir ve vazgeçilmez kültür miraslarımızdandır.Ilıca’nın kültür mirası evlerinin yanında,mezerlıklarında bulunan hayat ağacı motifleri yüzyıllar öncesine dayanan Türk kültürünün sürdürülebilirliği açısından değer taşır.Bu hayat ağacı motifi,Orta Asya kökenli olup,kullanımı MÖ 8.yıllara kadar iner.Hayat ağacı bolluk ve bereketin simgesidir.
Ölüm ve faniliğin sembolü olarak kullanılan “servi ağacı”da mezar taşlarında sık rastlanan motiflerdendir.Kendine has bir kokusu olan ve yaz-kış yeşil kalan servi,vahdeti,yani birliği sembolize eder.Servinin dalları başka cins ağaçlardaki gibi,rüzgarda kolay kolay sallanmaz.Bu hali ile servi,sabrın ve temkinin de sembolüdür.Dik duruşu ile doğruluğu ve dürüstlüğü simgelerken şairlere ilham verir.Servinin en üst dalının eğri durması yaratanın karşısında boynu bükük kalmayı,acizliği ifade eder.Mezar taşlarında görülen boynu bükük servi yitirilenin ardından boynu bükük kalmayı ve sabretmekgerektiğini de hatırlatır.
Dünyayı Ağırlayan Bir Turizm Bölgesi; Kumköy
Eskilerde yaz aularında köylülerin tahtadan çardaklar yapıp,Akdeniz’in meltemiyle serinledikleri ılıca sahilinde şimdilerde 40’a yakın irili ufaklı turistik otel bulunmaktadır.Bunlar 20 bin yatak kapasitesine sahiptir. Denizle kumun,kumla yeşilin,yeşille mavi gökyüzünün iç içe geçtiği eşsiz doğası,dört mevsimi ayrı güzelliği,misafirperver ahalisi ile tüm dünya insanlarını huzurlu ve benzersiz bir ortam sunar Ilıca.